Kayıp Ustalar

Ortaokul yıllarına kadar denize ancak günübirlik gidebiliyorduk.Daha sonra tüm yazı Karaburun’ un küçük balıkçı köyü Kaynarpınar’ da geçirmeye başladık. Yüzme biliyordum fakat çocukluktan beri denizle haşırneşir olmuş atletik vucutlu yüzücü arkadaşlarımın körfez vapuru gibi denizi yara yara yüzmesini gıptayla seyrediyordum. Denize girdiğimiz koyun karşısında balıkçı barınağı vardı. 100-150 metre yüzerek limanın ucuna varabiliyorduk. Ben de yüzücü arkadaşlarım gibi yüzebilmeyi istiyordum ve kendi kendime böyle yüzebilsem hergün limana kesintisiz yüzüp dönerim diyordum ve iyi yüzen arkadaşlarımın bunu niye yapmadığına şaşırıyordum.

Bir gün yine plaja (plaj demezdik, yerel ismi Dombarcık derdik) yüzmeye gitmiştik. Benden büyük bir kız da denize giriyordu. İyi yüzerdi ve ayakta durunca bel hizasına gelen, hiç görmediğim uzunlukta paletleri vardı. Denize girmiştik, o paletleriyle sırtüstü yüzüyordu, bende palet falan yoktu. Birden yarışıyor gibi bir duruma geldik. İkimiz de var gücümüzle yüzüyorduk ve ben geride kalmamıştım. Bir süre sonra durduk. Ben nasıl bu kadar iyi yüzebildiğime şaşırmıştım. O da çok şaşırdığını söylemişti.

Artık iyi yüzebildiğimi anlamıştım. Hemen kesintisiz limana kadar yüzüp gelmeyi denedim. Onu da yapabiliyordum. Sonra bir daha limana hiç yüzmedim. Hedefime ulaştığım için hedefim bütün cazibesini yitirmişti.

Hayatımın farklı dönemlerinde buna benzer duyguları tekrar hissettim. Bazen başka insanların da koydukları hedefe ulaştıktan sonra, o hedefte karşı ilgilerini yitirdiklerini hatta ondan tamamen uzaklaştıklarını gördüm. Yeteneklerinin doruklarındayken üretmeyi bırakan müzisyenler, yazarlar, çizerler, hatta iş adamları...

Bir gün İnsan Kaynakları Müdürü (o zamanlar Personel Müdürü derdik) bir arkadaşımla konuşuyorduk. Bana işçi alımlarında izlediği bir yöntemden bahsetmişti. Tüm gün boyunca bir motorun üzerindeki dört vidayı sıkması gereken bir işçi alacak olalım demişti. Aynı ücreti talep eden, iki istekli aday var. Bunlardan biri el aletlerine yatkın. Diğeri yatkın değil ama öğrenebileceğini söylüyor. Arkadaşım her zaman tecrübesiz olanı işe aldığını söylemişti. Çünkü diyordu, tecrübeli olan için iş çok basit gelecek, bir hafta sonra sıkıntıdan tornavidayı sol eliyle kullanacak, işi kendisi için eğlenceli hale getirmek için olmadık numaralar yapacak ama yine de sıkılacak ve bir aya kalmaz başka iş bulup ayrılacak. Tecrübesiz olan ise kendini ispatlamaya çalışacak, zaman içinde hızlandığını veriminin arttığını görüp sevinecek, bir aşama kaydettiğini hissedecek. Tecrübesiz aday için, bu işin basit ve sıkıcı duruma gelmesi için daha hayli zaman var.

Bu globalleşen dünyada bize usta diye sunulan müzisyen, yazar, çizer, iş adamı, politikacı, ressamları görünce aklıma bu yazdıklarım geliyor. Bunlar diyorum, aslında doldurmaları gereken mevkilerin bir kademe altındaki insanlar, cübbeleri vucutlarına bir numara büyük gelenler. Gerçek ustalar ise ortalarda dolaşmıyor, onların usta olmak gibi bir kaygıları da yok zaten. Kimi sessiz sedasız işini yapıyor, kimi küskün, kimi uzmanlık alanını bırakmış, bambaşka denizlere yelken açmış.

Dikkatli olun, onları bulmak kolay değil, ama iyi bir gözlemciyseniz karşılaştığınız zaman dikkatinizden kaçmayacaktır.